Öz Sevgi Kavramıyla İlgili Düştüğümüz 7 Yanılgı
Gerçek öz sevgi, kendini tam anlamıyla kabul etmek, kendine şefkatle yaklaşmak ve saygı duymak anlamına gelir. Öz sevgi sadece kendine nasıl davrandığınla ilgili değil, aynı zamanda kendine dair düşüncelerin ve duygularınla da ilgilidir. Sahip olmaya çabalamak için güzel bir kavram, peki ama her şey kontrol altındayken, en iyi günlerimizde bile neden çoğumuz hala bir şeyler eksikmiş gibi hissediyoruz? Belki de bu öz sevgi olayını tamamen yanlış anlıyoruzdur. Günümüzün beden olumlama kültüründe, hepimiz öz sevginin önemli olduğunu öğrendik. Bir tema olarak öz sevgi, artık bir trende dönüştü ve hepimizin benimsediği bir standart haline geldi. Yani kendinle ilgili hiçbir şeyi sevmediğini itiraf etmek, artık bir tabu olarak görülebilir. Güçlü insanların hiçbir zaman…
Benliğimize Biçtiğimiz Değer: Öz-değerimizi Belirleyen 7 Alan
Ana rahmindeki güvenli, bize özel ayrılmış sıcacık alandan bilinmezliklerle dolu yabancı bir dünyaya geçtiğimiz doğum anından itibaren biriciğiz. Bir tane daha bizden yok. ‘Öyle olur mu? Bir sürü insan var ya. Benim ne ayrıcalığım var ki?’ diyebilirsiniz. Evet, belki sizinle tıpatıp benzer fiziksel özelliklere sahip pek çok insan var. Ancak sizinle aynı benliğe sahip bir kişi bile yok. İşte tam da bu yüzden, her birimizin kendine ait olan benlik kavramı nedeniyle biriciğiz. Benlik kavramı, psikoloji literatüründe pek çok farklı şekilde tanımlanabiliyor. Bu nedenle tek bir benlik tanımından bahsetmek mümkün değil. Ama bildiğimiz bir şey var ki, kişinin kendiyle ilgili düşünceleri, değerlendirmeleri, algıları benlik kavramımızı oluşturuyor. Yani benliğimizi biz kendimiz inşa…
Dış Görünüşümüzle Barışarak Beden Algımızı Nasıl İyileştirebiliriz?
Birçok kişi ayna karşısında uzun vakitlerini harcar ve beden görüntüsüne oldukça önem verir. Genelde vücudumuz ile ilgili bir kusur arayışına girmeye dünden hazırızdır. Muhtemelen aşağıda yazdığımız cümlelerden bazıları sana tanıdık gelecek: Bacaklarım biraz daha ince olsa… Çok göbeğim var! Keşke pürüzsüz bir cildim olsaydı… Saçlarım dümdüz, kıvırcık olmak isterdim. Çok kiloluyum! Çok çirkinim. Keşke kilo alabilsem… Bu liste uzar gider. Peki kendine bu kadar acımasız davranmayı bırakmaya ne dersin? Mesela ilk adımı bedenine sahip çıkarak atabilirsin. İlgini çekebilir: Sürdürülebilir Detoks: Toksinleri Bedeninizden Atmak İçin 9 Basit Öneri Beden algısı bizi nasıl mutsuzluğa sürükler? Kişi olmak istediği bedeni hayalinde yaratır. İstediği vücut tipi, bacakları, kolları, cildi, kilosu… Kendini o şekilde hayal…
Kişisel Alanımızı Korumak İçin Sağlıklı Sınırlar Nasıl Konulur?
Kişisel sınırlar, duygusal ve zihinsel alanınızı yaratmanıza yardımcı olan görünmez “geçiş yok” tabelaları gibidir. Bu sağlıklı sınırlar bizim güvenliğimiz ve sağlığımız için çok önemlidir. Peki nedir bu kişisel sınır? Sınır, sizi tanımlayan ve koruyan kişisel ve kullanışlı bir limittir. Bu, başkalarının sizin hayatınıza ne kadar girebileceğini ve ilişkilere gelince ise sizin benlik bilincinizi ne kadar genişlettiğinizi belirler. Psikolog Joaquín Selva, sınır koymanın kişinin kimliğini oluşturmada önemli bir yeri olduğunu ve zihinsel sağlık için kritik bir etmen olduğunu söylüyor. İlgini çekebilir: Duygusal İstismar ve Belirtileri Nedir? Neler Yapılabilir? Her ilişki, kendiniz gibi olmanıza ve bütünlüğünüzü korumanıza olanak sağlayan bir kişisel alana ihtiyaç duyar. Ama bazen bazı insanlar bu kişisel alanımızı ihlal…
Şema Terapi Bakışıyla Yetişkin Halimizden İçimizdeki Çocuğa Yolculuk
Çocukluk çağınızdaki yaşantılarınızın şimdiki ‘siz’ üzerinde etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Pek çok psikoloji kuramı, bireylerin çocukluk çağındaki yaşantılarının yetişkin çağındaki düşüncelerini, duygularını ve kişiliğini etkilediği yönünde hemfikir. Öyle ki, bu varsayımı temel almış “Şema Terapi” isimli bir terapi modeli bile var. Konunun derinine girmeden önce aşağıdaki cümlelere/düşüncelere bir göz atalım mı? “Hiçbir yere ait değilim.” “Kontrolümü kaybetmekten korkuyorum.” “İnsanlar beni incitebilir.” “Kendimi çoğu zaman dışlanmış ve farklı hissediyorum.” “Beni gerçekten anlayan kimse yok.” “En sonunda yine yalnız kalacağım.” “Her zaman başarılı olmalıyım.” “Başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımdan öncelikli görüyorum.” “İnsanların beni kontrol etmesine izin veriyorum.” “Sevilecek bir yanım yok.” “İnsanlar bana zarar verebilir, bu nedenle hep tetikte olmalıyım.” İlgini çekebilir: İçindeki…
İç ve Dış Kaynakları Kullanarak Stresi Yönetmek
Yoğun günlerden geçiyoruz. Birçoğumuz için hayat ilk kez bu kadar “bilmediğimiz bir yöne doğru” gidiyor ve biz onu kontrol edemiyoruz. Her ne kadar “akışta kal” sözünü sık sık duysak ve kendimize tekrarlasak da belirsizlik hepimiz için oldukça büyük bir stres kaynağı. Eğer bu süreçte kendinizi iyi hissetmiyorsanız, endişeliyseniz ve korkuyorsanız hatırlamanız gereken 3 şey var: Haklısınız. Yalnız değilsiniz, bunlar tüm dünyanın ortak duyguları. Daha iyi hissetmek için yapabileceğiniz şeyler var. Böyle zamanlarda bu bizi daha iyi hissettirecek şeylerden biri ise iç ve dış kaynaklarımızı keşfetmek… Ama bu kaynaklara gelmeden önce ilk olarak beyin yapımızı anlamakta fayda var. İlgini çekebilir: Kendinle Mutlu Olmayı Öğrenmek İçin 5 Öneri Gelişmiş beyin yapımız üzerine…
Kendini Açmanın İlişkilerinize Yansıyacak 5 Faydası
Kendini açma; bireylerin sahip oldukları düşünceleri, duyguları ve deneyimleri içeren bilgileri karşı taraf ile paylaşmasıdır. Kişisel beğenilerimiz, bir konu hakkındaki görüşlerimiz, geçmişte yaşanan bir olay ile ilgili duygularımız, geleceğe dair beklentilerimiz… Bunun gibi pek çok şeyi karşı taraf ile paylaştığımızda kendini açma becerisini sergilemiş oluruz. Tabii ki her zaman her şeyi anlatma davranışı sergilemeyiz çünkü beğenilmeme kaygısı ve eleştirilme korkusu bizi frenleyebilir. Bu da çok insani bir durumdur. Ancak bazen bu kaygı ve korkular yersiz ve mantık dışı olabilir. Böylelikle de kişi aslında utanacağı ya da endişeleneceği bir şey olmamasına rağmen kendisine dair bilgi paylaşmaktan kendini alıkoyar. Böyle durumlarda ise karşı tarafa kendimizi açmanın ve doğru bir şekilde ifade etmenin…
İlişki Uzmanının Gözünden: Sevgi Arayışında Düştüğümüz Hatalar
Bize sevgiyi tattıran şey nedir? Kaygısının temelinde bu sorunun yattığı Brandy adlı bir kadın, bu kaygısına çözüm bulmak için ilişki uzmanı Margaret Paul’a gider. Ara sıra eşinden ve diğer yakınlarından gördüğü sevgi dışında, sevgi diye adlandırdığımız o sıcak duyguyu kalbinde hissedemediğini söyler. “Eşime karşı duyduğum sevgiyi hissedemiyorum. Çocuk sahibi olmak istiyorum ama beslemem gereken sevgiyi çocuklarıma karşı da duyamayacağımdan korkuyorum. O kalbimdeki sıcak hissi sadece başka biri bana sevgisini gösterdiğinde hissediyorum ama bu sevgiyi başkalarına karşı kendim besleyemiyorum, buna eşim de dahil. Onu sevdiğimi biliyorum ama bunu hissedemiyorum. Benim sorunum nedir?” Birçok insanın buna benzer farklı varyasyonlarda sorunları vardır. İnsanlar bizim sevgi diye nitelendirdiğimiz o sıcak hissiyatı arıyorlar ve genellikle partnerlerine…
Kişilerarası İlişkilerde Kendini Ne Kadar Açıyorsun: Johari Penceresi
İletişim topluluğa, yani anlayışa, samimiyete ve karşılıklı değerlemeye götürür. -Rollo May İnsanlar olarak iletişim ile var oluyoruz. Yaşamın her alanında iletişim önemli olmak ile beraber kişilerarası ilişkilerde iletişim becerileri bir başka boyut kazanır. Başka bireyler ile kurduğumuz ilişkide iletişim sayesinde samimiyet kurar ve ilişkiyi güvenli bir alana taşırız. İster romantik bağ olsun ister arkadaşlık bağı her türlü ilişkide önce kendimizi anlamak ve kendimizi doğru bir şekilde anlatmak sonra karşı tarafı objektif bir şekilde dinlemek ve anlamaya çalışmak sağlıklı iletişim becerilerinin başında gelir. Hepimiz biliyoruz ki iletişim kurmak; karşı tarafı tanımak, paylaşımda bulunmak, güven ilişkisi geliştirmek ve anlaşıldığımızı hissetmek ilişkilerimizin daha sağlıklı ve sağlam temelli olmasını sağlar. Ancak bunları bilmemiz maalesef…
Yedinci Duyu Nedir? İç Alan Farkındalığımızı Nasıl Artırırız?
Bana duyu organlarımızı sayar mısınız desem, neredeyse herkes beş duyu organımızı söyleyecektir değil mi? Bu cevap doğru ama eksik olacaktır. Bizim bildiğimiz duyularımız görme, işitme, koku, dokunma ve tat. Ve oldukça da önemliler çünkü dünyayı onlarla algılıyoruz. Bebeklerin çevrelerini bunlarla nasıl keşfettiğine şahit olmuşsunuzdur. Uzun uzun çevreyi incelemek, her şeyi ağızlarına götürmek, ellerinde evirip çevirmek gibi ciddi işler yaparlar. Bizim için çevremizi keşfetme araçları olan bu beş duyuya ilaveten 1900’lerde adları konulmuş olmakla birlikte bilim dünyasının son yıllarda daha sık söz ettiği iki duyu daha var. Propriyosepsiyon ve interosepsiyon. Bunlar 6. ve 7. duyular olarak biliniyor. Propriyosepsiyon bedenin kendini uzay boşluğundaki algılayışıdır. Kaslarımız ve eklemlerimizdeki propiyoseptif reseptörler sayesinde yürürken bir yerlere…